KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT  
 
  ÇALI ÇİÇEĞİ 100 YAŞINDA 19.04.2024 16:24 (UTC)
   
 

 

ÇALI ÇİÇEĞİ 100 YAŞINDA

 

Dursun ÖZDEN

 

ÇALI Dergisi, 100. sayısı ile yarınlara koşuyor...

Umudun solduğu bu günlerde, sevi gülleri açsın diye...

Kara bulutları aralayıp, çalı çiçeği kokusu tüm evreni sarsın yeniden...

 

Anadolu ekini bereketinde ve Mustafa Kemal Aydınlığında, Konya’dan bir ışık demeti yükseliyor... Türkiye coğrafyasını, yoksul ama onurlu Türk halkının 15 bin yıllık tarihi mirasının zengin kültürünü besleyen, kökü tarihin derinliklerinde olan, yalın ve imge yüklü bir şiirdir, bir sevi ağacıdır Konya Çalı...   

 

“ISSN 1301-6180” tescil numarası ile süreli yayın olarak çıkan Konya Çalı Dergisi, tam 100 sayıdır “Anadolu’nun Kültür ve Sanat Penceresi”nden köy, il, bölge, ülke ve dünyadaki tüm sorunları en nesnel biçimde dile getiriyor; (hakları, özgürlükleri ve sorumlulukları olan yurttaş bilinciyle) çağdaş aydın ve aydınlanmacı sanatçı duruşu özelinde çözüm yolları üretiyor...

 

Edebiyat, kültür, sanat ve estetik özelliklerimiz ve güzelliklerimiz azalıyor mu?

Ekonomik, politik, toplumsal, kültürel, etik, ahlaki ve bireysel kirliliklerin hat safhaya çıktığı bir dönemden geçiyoruz...

Sömürü, baskı, terör, bölücülük, yoksulluk ve yolsuzluğun meşrulaştığı günlerde yaşıyoruz. Çevre kirliliği, erozyonun artması, sulak alanların kuruması ve ekolojik dengesizlik; doğayı ve yaşam alanlarımızı tehdit ediyor...

 

Sarı sıcağın sarmaladığı Konya Ovası’nın, bir altın gerdanlığı ve yaşam kaynağı olan Tuz Gölü’nün bu günü ve geleceği, bunlar için en uç örnek teşkil ediyor...

Tuz Gölü’nde, suyun gülen mavi gözü kanıyor...

Suyun gözünde, kem göz izi var...

Göz göze geldik yaşamla...

İlk göz ağrımızın dudak izinde yol almak ve yaşama dokunmak, yeniden...

Oysa Çalı çiçeği rengindeki gözler kardeştir...

 

İşte alkışlanası bir Çalı etkinliği çalışması ya da bir güldeste...

Ulusal Kurtuluş Savaşımızda büyük özveriler gösteren Konya Halkı; o sıcak günlerde 5 bin kadınımızın Konya’da yaptığı “Büyük Miting” ve o tarihte bölgede yayınlanan “BABALIK” ve “ÖĞÜT“Gazeteleri sayesinde; Kuvay-ı Milliye Hareketi’ne büyük destek sağlanmıştı. Edebiyatımızda Konya Bölgesi çok az işlenmiştir. Çalı Dergisi, Kurtuluş Savaşı günlerinin Konya’sını anlatan öykülerle, edebiyatımıza yeni metinler ve yeni adlar kazandırmayı amaçlıyor. Ne mutlu Çalı Ailesine...

 

Göç Başlıyor...

Sevgide odaklanmanın, içsel bir yolculuğa çıkmanın ve yaylalarda “Ben özgürüm!” demenin tam zamanı...

Tan çiçeğinin başkaldırdığı bir anda, Rampalı’dan Zenginhan’a taşınan Şafak Oğuz, güne “Günaydın”la başlıyor, her şeye karşın gülümseyerek...

Değerli dostum Zeki Oğuz ve ekibinin objektifine poz veren; “Karakeçili ve Sarıkeçili” Anadolu Yörükleri bizi bekliyor...

Çalı gölgesinde ve çam oluklu pınar başında mola veren güzellerin toprak testisinden ayran içmek için, kara kıl çadırlara konuk olmak gerek...

Karşı kayalıklarda yankılanan delice bir sesle, çoban köpeklerini ve çil horozu baştan çıkaran tahtaravalli (gıcırgan) üstünde, uçuç kelebekler gibi savrulan mor yanaklı güzellerin çığlıkları, kınalı koç katımı zamanını müjdeler... Süt zamanı kuzu seslerini bastıran, deve ve keçileri susturan, çan ve gıldıravık sesleri; zikir eder gibi yan yana ve yana yana dönenler; semah ya da sema gösterilerindeki saz ya da ney ezgilerine karışır... Kim Kutsal Şaman ya da Bektaşi, kim Mevlevi? Bilinmez... Bunun ne önemi var ki...

Önemli olan; Kök Oğuz Boyu’ndan, Zeki Dede’nin “Çalı Dergahı”nda, sevide odaklanmaktır... Umudu yitirmemek, ütopyayı yaşatmak ve geleceğe özgü dilek tutmak için, Konya’da dimdik duran “Kutsal Çalı Ağacı”na bez bağlamayı unutmayın... Kendi “Düşistan”ınızın kölesi ve efendisi, kendiniz olun... Çalı’yı yaşatmak için, “Çalı” gibi yaşayın... En zor koşullarda ayakta durun ve çiçek açın... Düşünüzü ve düşüncelerinizi, kokunuzu ve güzelliklerinizi yayın çevreye... “Çalı” sizin görüntünüz, sesiniz, nefesiniz, gözünüz, kulağınız ve düşünüz... Şiir, öykü, roman, deneme, gezi, resim, müzik, fotoğraf... sanata ve kültüre özgü ne varsa, her şey “Çalı”dır. Çalı’da; “Dil Bayrağımız-Türkçemiz”, en arı ve en zengin dokusuyla yaşamakta... Karamanoğlu Mehmet Bey’in yolundan yürüyen Çalı ekibi, her koşulda dil kirliliğiyle de savaşmaktadır...

 

Yasal, etik ve ahlaki değerlere de önem veren Çalı Dergisi; Oğuz Ailesi’nin yiğit ve dik başlı duruşu, özverili ve inatçı çalışmalarının yanı sıra, siz değerli okurların ve yazarların desteği ile bu güne geldi. Bildiğiniz gibi, son 3 yıl içinde büyük kentlerde ve Anadolu’da onlarca süreli yayın kapandı. Ama Çalı yaşıyor, dimdik ayakta... Yaşayacak, yaşamalı...

 

Ev sahibi Konya, bu yıl iki önemli zamanı kutluyor... Dünyanın Mevlana’yı 800. yaş gününde kutladığı bir yılda; Çalı Dergisi 100. sayısı ile kültür ve sanat dünyasını selamlıyor... Ne mutlu... Pek çok kıymetli değerimiz gibi Yunus, Mevlana, Karacaoğlan, Nazım Hikmet ve Feyzi Halıcı; Çalı Dergisi’nde yaşıyor...

 

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, yerel yönetimlerin ve sanat dostlarının Çalı Dergisi’ne katkıları, Türk Kültürü’nün gelişmesi ve tanıtımı adına gerekmektedir. Ayrıca, 1971’de Mamak Zindanı’nda tanıdığım ve 37 yıldır süren ve sürecek olan dostluğun verdiği güvenle; sevgili arkadaşım fotoğrafçı ve öykü yazarı Zeki Oğuz ve kızı Şafak’ın daha iyi ve güzel şeyler yapması içindir. Çalı Dergisi özelinde, Anadolu Türk Edebiyatı’nın gelişmesi içindir... Anadolu’da açan bu kıymetli Çalı Çiçeği’nin daha uzun ömürlü olması içindir...

 

Köşe başını tutmuş besleme editörlerin-terminatörlerin hışmına uğramış ve boyalı medya dergilerinde kendini tanıtma-kanıtlama olanağı bulamayan genç kalemlerin ve yetenekli sanatçıların desteklenip-yaşaması adına yayın yapan ve bir yerel-ulusal kültür ve sanat dergisi olan Çalı; Anadolu Türk Kültürü’ne güçlü olarak daha çok hizmet etmesi için dayanışmalarınızı beklemektedir... 

 

Her şey insan için... Her şey Türk Kültürü ve Sanatı için... Her şey vatan, özgürlük, barış, kardeşlik ve sevgi için...

Tüm okur ve yazarların desteği ile Çalı Dergisi daha çok yaşasın diye...

Sevgimiz sebil...

 

ozdendursun@gmail.com

 

 

ÇALI EDEBİYAT DERGİSİ YÜZ SAYIYA ULAŞTI

Burhan Günel

 

Ülkemizde, kocakentlerin dışında, Anadolu'nun herhangi bir yerinde, bir edebiyat dergisinin yüzüncü sayıya ulaşması mucizedir. Çalı dergisi bunu başarmıştır. Başaran elbette derginin kendisi değildir, ona emek verenler, katkıda bulunanlar, onu yönetenlerdir ama söz konusu başarının temelinde derginin gücü vardır. Çalı hem Konya'daki hem de Anadolu'nun değişik kentlerindeki yazarları, şairleri ve benzeri sanat insanlarını çevresinde toplamıştır. Zaman zaman Ankara, İstanbul, İzmir, Adana gibi büyük kentlerden katılımcıları da olmuştur. Konya'da filizlenip gelişerek tüm ülkemize, hattâ dünyaya örnek olmuş geleneksel Anadolu düşüncesinin, Anadolu insanının hayata geçirdiği hoşgörünün, sanatla, edebiyatla güçlenip daha da anlamlı kılınmış insan sıcaklığının ve bunların yansımaları olan sanatsal güzelliklerin uzantısında, gelenekle bağını koparmadan geleceği görmeye çabalayan Çalı'nın yüzüncü sayı gururuna katılıyorum; Mevlana'nın sekiz yüzüncü doğum yılı kutlanmışken, Çalı'nın yüzüncü sayısına ulaşması güzel bir rastlantıdır.

Olgunlaşarak büyümesinin yanı sıra Çalı'nın  iki yüzüncü, üç yüzüncü, beş yüzüncü sayılarını da görelim dileğindeyim. Kutluyorum.


TOPLUMU KUCAKLAMAK

                                                                                           Zekeriya Saka
 

Şu anda yaşlanmış, değnekle zor yürüyen Köy Enstitülü, Ahmet adında  bir öğretmen vardır köyümde. Bu öğretmen, biriktirdiği paralarıyla 1970 yılında köye elektrikli bir  değirmen yaptırmıştı. Daha sonraki yıllarda da planya ve hızar’dan oluşan bir marangozhane sahibi olmuştu. Köyde herkes, doğal olarak, “Ahmet Öğretmen’in marangozhanesi, Ahmet Öğretmen’in değirmeni” olarak adlandırmıştı onları. Değirmen ve marangozhane Ahmet Öğretmenindi  ama, değirmen kurulalı, köylü dereler tepeler aşıp mısırını öğütmek için komşu köyün deresindeki su değirmenine gitmekten kurtulmuştu. Biçilecek kerestesi olanlar artık kente onca para ile kereste götürüp biçtirmiyor ya da  hazırını alıp gelmiyordu. Köylü, hem paradan, hem de zamandan kazanmıştı. Kamyonetle eşyaların, otobüsle kişilerin kucaklandığı gibi, değirmen ve marangozhaneyle köylü kucaklanmıştı.

Çalı  da  görünüşte bir aile dergisi: Sahibi Zeki Oğuz, yazı işleri müdürü Şafak Oğuz. Şafak Oğuz, anlaşıldığı kadarıyla iç işlerini yürütüyor derginin, Zeki Oğuz da dış işlerini. Çalı, görünen bu iki kişilik yönetim kadrosuyla, diğer birçok dergiye göre daha içten ve daha  olduğu gibi görünen” bir dergi. Bugün, özellikle Anadolu’da, “sahibi, yazı işleri müdürü, sanat danışmanı, yazı kurulu, yayın kurulu...” gibi birçok ad görürüsünüz derginin jeneriğinde. Ancak, bunların çoğu göstermeliktir. Dergiyi bir kişi yönetir. O bir kişinin dediği olur. Diğerleri de, anlaşılması ve anlatılması güç bir bağlılıkla, onun her dediğine başlarını sallayıp boyun eğerler. “Sanat adamıyım, sanattan yanayım” diyen insanlara yakışmayacak olan bu duygu ve düşünce tutsaklığını  Çalı’da göremezsiniz. Çalı’nın iki güzel insanı, tıpkı kamyonet sahibi, otobüs sahibi ve Ahmet öğretmen gibi, adı kendilerinin olan dergiyle toplumsal yararlara ulaşıyor, toplumu kucaklıyorlar. Onlar, ülkenin dört bir yanından ürünler toplayıp mutfaklarında pişirerek, yine ülkenin dört bir yanına ulaştırıyorlar. Böylece, ben Konya’ya gitmeden, Konya’daki herhangi bir etkinliğin içinde yaşamış gibi oluyorum Çalı’nın sayfalarında. Konya’daki ya da ülkemin herhangi bir yerindeki insan da  Çalı’da yer alan bir ürün nedeniyle ülkemizin başka başka yerlerini tanımış oluyorlar.  Bunu yaparken, etnik ayrım, siyasal yeğleme gibi bir yaklaşımı yok Çalı’nın. Güzel olan, kafalarına yatan ve umut vaat eden  herkese açıyorlar sayfalarını. Özellikle amatörlere sayfalarını açmakla, yeni kalemlerin heveslerinin artmasına ve giderek güzel ürünler vermelerine önayak oluyorlar.

Çalı, önce yüz ellinci sayıya  ulaşacak kuşkusuz. Sonra, iki yüzüncü sayıya doğru yol alacak.

Çalı’yı  derip toplayan, onunla ateşler yakıp aşlar pişirip, o aşları bizlere ulaştıran  güzel insanların tümüne sevgiler selamlar...

 

Çakmak Ateşi

Mehmet Kuvvet

 

 

        Yüz deyince aklınıza neler geliyor bir düşünün bakalım. Sima, denizde yüzmek, hayvan derisi yüzmek, rakamsal yüz vs. Türkçemizin zenginliği bu. Konumuz olan yüz, insanlığın, içimizin yüzü. Çalı’nın aylık yaş dönümü. Bu günkü yaşını yarıladığında tanışmıştım Çalı ile.

 

       Altmış beşinci sayısının kapağındaki fotoğrafa dikkat ettiniz mi bilmem. Baharı beklerken ekolojik şartlara direnip doğaya meydan okuyan, yeşertilmeyi bekleyen, yarışa her an hazır bir sporcu, bir insan. O bir Zeki Oğuz fotoğrafı, o çalının simgesi. Doğadan aldığını doğaya verebilmek için bazen yaylaların özgür çocuklarına, bazen de yoksullarına gölge olabilmek için çabalayan bir Çalı.

 

       Yurdumuzun dört bir yanından birbirini hiç görmemiş insanları dost kabul edip bağrına basan, postacının verdiği elin sahibinin yüreğini ısıtan, yüzünü gülümseten mürekkep kokulu Çalı.

    

       Küreklere asılmış birçok genç yüreğin Oğuz’lar kaptanlığında sürüklediği bir Çalı okulunda yüzüncü sayıya erişmenin verdiği mutluluğu yaşıyoruz. Aydın olmanın gereğinin yapıldığı okulumuzda yaşanmışları saklamadan, yaşanacakları ertelemeden, arkamıza baktığımızda “durum hiç de fena değilmiş” diyerek.

 

       Birileri geçmişimizi araştırırken “ …ben bir Çalı’yım.” Diye haykırarak… Yalnızca bizi Azrail sorduğunda yerçekimine yenik düşmeyi tasarlayarak daha nice yüzlere…

 

       1997’den beri değişik coğrafyalardan gelen bazen sızılı, bazen gülümseten sözleri bağrına basıp bir rüzgâr gibi savurdu bizlere. Çakmak Ateşimiz oldu Çalı. Kalleşliği yeşertmeden bahar kokularını ulaştırdı Konya’dan.

 

       Yolumuz düştüğünde çalacak bir kapımız olduğunu düşünmenin mutluluğu,  her an kapımızda “Çalı’dan geldim.” Diyecek bir konuğun hazırlığı ile tutunduk yaşama. Her yeni sayısında dostlarla birlikte olup özlem giderdik. Birbirimize yeni ufuklar açıp duyarlı rüzgârlar estirdik. Eli kalem tutan, edebiyata gönül vermiş dostlarla aynı sayfalarda yer almanın mutluluğunu yaşadık.

 

       Kendine özgü kimliği ile yazın dünyasına yeni pencereler açması dileğimiz…

 

       Tüm dost yürekleri Çalı aracılığı ile selamlıyor ve kucaklıyorum…

 

       Çalı ile nice yüzlere…

 

 ANADOLU
ADINLANMASININ GÜNEŞİ
    ÇALI  DERGİSİ                        

  

Selçuklu Devletin önemli kentlerinden ve kültür merkezlerinden biri olan Konya ilimizde emekçi insanların ekmeklerinden kestikleri paralarla yayınlanan ÇALI Dergisi 100.sayısını yayınlıyor.Dile kolay 100 ay ve yüz sayı.Parasızlıklar,kültür adamlarının ilgi-sizliği,merkezi hükümet ve yerel yönetimlerin destek olmak yerine köstek olması insanın şevkini kıran unsurlar arasında.Ama tüm bunlara rağmen Çalı yüz yaşında.Yüz sayı yüz yaşa denk değil mi?

 
            Anadolu da kültürle uğraşmak hele para kazanmayan dergi çıkarmak halk deyimi ile “deli işi”ama bunu yapan gönül dostu insanlarımız var.12 eylülün insanımızın kanına sindir-diği baskı rejimi adeta insanları kitaptan dergiden uzaklaştırmıştır.Aziz Nesin’in deyimi ile 1980 öncesinin en iyi tarafı kitap ve dergilerin sansüre rağmen özgürce satılmasıdır.Ya sonrası?
 
            Doğrusunu söylemek gerekirse insanların para uğruna kırk takla attığı paranın en kutsal değer olarak algılandığı bir dönemde Çalı sevenler ceplerinden para harcayarak bu güzel dergiyi çıkarageldiler.Kendilerine teşekkür etmek gerekir.Umarım ve dilerimki Çalının 200.ncü sayısında da buluşuruz.. 

 

 

 

 
 
                                         
 
 
                      Anadolu kültür ürünleri ile beslenen ÇALI DERGİSİ, öykü,şiir,inceleme, fotoğraf dallarında özgün eserler veren düşün emekçisi Zeki OĞUZ tarafından
yayınlanmaktadır.Kızı Şafak Oğuz’la birlikte yarattıkları Anadolu yaylasının dili,sesi,çizgisi ve rengi olan ÇALI Konya başta olmak üzere kültür çevrelerini kucaklamış, geniş bir okur kitlesine ulaşmıştır.
                      Ana sözleşmesinde kültürel etkinlikleri de amaçlayan Vakfımız her yıl YİRCE ŞİİR YARIŞMASI düzenlemektedir.Bu yıl yedincisi yapılacak yarışmaya tam anlamıyla destek ÇALI ‘dan gelmiştir.Yarışma yükünü paylaşarak ,katılımcı şiirlerin değerlendirmesini ,dereceye giren şiirlerin yayınlanmasını üstlenmiştir.
                       Vakıf görevlilerinden Ayşe Karadağ ve Dündar Aydoğdu da Çalı’nın yazı ailesine katılmışlardır.
                        Yüzüncü sayıya ulaşmakta olan Çalı’yı bu başarısından dolayı kutluyor,soluklarının kesilmemesini,Anadolu dergiciliğinde Çalı bayrağının daha uzun yıllar dalgalanmasını gönülden diliyoruz.

DÜNDAR AYDOĞDU  www.beykonakvakif.tr.gg


 
 
 
               ÇALI yüzüncü sayısına ulaştı. Büyük kentlerde dahi iki üç bilemedin beş sayıda kapanan kültür sanat dergilerine bakınca yüz sayısının anlamı daha bir anlaşılıyor.Ben otuzaltı sayıyı üç ayrı kent dolaştırarak yayınlayabildiğim Şölen ‘den iyi biliyorum bu yüz sayısının ne ifade ettiği.
                 Anadolu, bilgi ve esin kaynağıdır, doğru, ama, bu kaynağı keşfetmek, keşfedilen hazinenin içine girebilmek,ele geçirilen yaratının gizini çözümlemek, onu, kültür dünyasına kazandırmak yetenek,yürek ve bilinç işidir. Bu kişiliği misyoner sözcüğüyle betimlemek sanırım yetersiz kalır; yineleyerek söylüyorum , bu kişi,bilinçli,yürekli ve savaşkan olmak zorundadır.
                 Genel özelliklerin dışında Anadolu dergiciliğinin bir de iç ve dış çevre sorunu
vardır.Yayın ilkelerine uygun ürünlerin elde edilebilmesi,okur kitlesinin oluşturulması,ekonomik olanakların sağlanması gibi sorunlar.Kültür ve sanata sempatiyle bakmayan, adı okumuş yazmışlığa çıkan , kıskanç yoz çevrelerin olumsuz moral etkisiyle, özellikle, yaratılan ekonomik daralma ile de savaşmak gerekmektedir..
                Bu düşüncelerle Çalı’nın yüzüncü sayısını olağanüstü bir başarı olarak görüyorum.
                Düşün ve sanat içerikli ürünlerinin seçiminde uyulan denge, basım ve kapak düzenindeki özen , gerçekten okuyucunun beğenisini kazanmaktadır.Bu nedenle öykü,şiir,incele ve fotoğraf dallarında özgün eserler üreten düşün emekçisi Zeki Oğuz’u , emeği ve ürünleriyle ona yardımcı olan kızı Şafak Oğuz’u yürekten kutluyorum.Anadolu Yaylasının düşün sanat kokusunu taze çerez gibi bize ulaştıran ÇALI ‘YA desteğimiz sürecektir. Dileğim,Konya’nın sanat ve kültür elçisi ÇALI’NIN bayrağı dalgalan yeter.
 
                           Av.Dündar ADOĞDU

 

PERŞEMBE YAZILARI
 
 
“Konya Çalı” Dergisi
 
        95 sayıdır çıkmakta olan Konya Çalı dergisinin ekim ayında yayımlanan son sayısı elimde. Derginin sahibi olan Zeki Oğuz öykücü, araştırmacı yazar ve fotoğrafçı. Kızı Şafak Oğuz’la birlikte çıkarıyorlar Çalı’yı.
   Dergi sayfalarını çevirdikçe, Çalı dergisinin aydınlık yüzlü şiir ve yazılar barındırdığını anladım ve çok mutlu oldum. Dergi için emek harcayan herkesi yürekten kutluyorum. Her ilde çok gerekli böyle dergiler. Gençlerimizi yoz ve yobaz akımlardan kurtarabilmek için, her yerde uğraş verilmeli. Zeki Oğuz üzerine düşen görevi fazlasıyla yapıyor. Çalı’nın 100. sayısını da okuyacağız kuşkusuz. İnanıyorum ki bu güzelim dergi, 100. sayıyla Türkiye’de daha çok insan tarafından tanınacaktır. Bunu özellikle diliyor ve istiyorum.


Bir Anadolu dergisi: Konya Çalı

Ülkemizde dergicilik sürekli irtifa kaybederek günümüze geldi. Çünkü, yeni dünya düzeni, dergilerin içeriğini bir kenara atıp kağıdına, baskısına, medyatik yazarlarına; başka bir deyişle gösterişine dikkat etmeyi dikte ettirdi. Dikte ettirilen bu olumsuzluk, hem kolay hem de emeksiz nimetlere açık olduğundan, konuyla ilgili çoğunluğu oluşturan kesim tarafından ivedilikle kabul edildi. Onun için bol reklamlı, cicili bicili dergilerle içli dışlı yaşıyoruz şimdi.
Ayrı bir yazın konusu olabilecek dergilerdeki cıvata gevşekliği de hem biçim, hem içerik, hem de ilişkiler olmak üzere birçok yönde kendini gösteriyor.
İşin bir başka yanı da özellikle büyük kentlerde, edebiyat dünyasına yeni adım atmış, üç-beş kuruşu olan hevesli kişilerin hemen dergi çıkarmaya soyunmaları. Şimdilerde işin daha da cılkı çıktı. Bilgisayarı olan, eşinden dostundan edindiği ürünleri sayfaya yerleştirip fotokopiyle çoğaltıp dağıtıyor. Bu dergi müsveddesinin adına da fanzin diyorlar. Böylece fanzini çıkaran, hem kendisine yazın dünyasında alan açtığını, hem de birçok kişinin arasında adının öne çıktığını, ünlülerin arasına karıştığını sanıyor. Ama bu girişimin hangi ihtiyacın karşılığı olduğunu, diğer yayınlanan fanzinlerle hiçbir farkı olmadığını düşünmüyor.
Adı ne olursa olsun, fotokopiyle çoğaltılıp dağıtılan yayınlar olamaz mı? Olur elbette. Ama belli bir mücadele içinde uygulanan bir yöntemdir bu. O nedenle, legal bir ortamda, dergiciliğin zahmetini çekmeden bu yollara yönelmenin ardında, kolaycılığa kaçmak, çabuk ünlenmek gibi bir amacın saklı olduğunu düşünüyorum.
Metropollerdeki özel yapıya ve maddi olanaklara dayalı böylesi dergi yapılanmasına karşın, Anadolunun her kentinde bir dergi çıkarılmasından, yerel değerlerin seslerini duyurmasından yanayım. Bu seslerden birçoğunun cılız olduğunu iddia edenler olsa da zaman içinde nasıl güçlendiklerini gösteren örnekler de vardır. Kaldı ki Anadolu dergilerinin önemi, yalnızca sanatçıların seslerine yer vermek de değildir. O kentin bütünlüklü olarak algılanması yolunda verimler sunması, bu verimlere ilişkin yapılan değerlendirmeleri gündeme taşıması ve taşıdıklarını tartışmaya açmasıdır önemli olan.
İşte, Konya da çıkan Çalı Dergisi de yeni yapısını bu ölçülerle, 2003 yılından beri sürdüren dergilerden biri. Sahibi, Zeki Oğuz. Yazıişleri sorumluluğunu yüklenen de görünmeyen emekçi olarak tanımladığım Zeki Oğuz'un, fotoğraf sanatçısı olan kızı Şafak Oğuz.
Tanışıklığımın uzun yıllara dayandığı Zeki Oğuz'un, öykülerinden öte, memleketi olan Konya ile ilgili önemli araştırmaları var. Dağ köylerini, yaylaları, bozkırları ve buralarda yaşayan insanların özelliklerini ve ruhsal zenginliklerini görebilmek, tarihi ve kültürüyle kenti tanıyabilmek için onun kitapları vazgeçilemeyecek birer kaynak oluşturur.
İki ayda bir yayınlanan Çalı Dergisi, her türlü sanatsal üretiye sayfalarında yer verirken Konya özelinde olan bilgi, belge ve düşüncenin yoğunluk kazanmasına da özen gösterir. Bu bağlamda, derginin 88. sayısından itibaren yayınlana gelen bir öykü yarışması dikkatimi çekti. Yarışmalara soğuk bakmama ve bu konuda çokça yazı yazmama karşın, duyuruyu ilgiyle okudum. Çünkü yarışma konusunun, Kurtuluş Savaşında Konya olduğu belirtiliyordu. Dergi sahibi, yarışmanın önemi ve amacına vurgu yaptıktan sonra, gerekçeyi, Konya, Kurtuluş Savaşımız sırasında meydana gelen Delibaş İsyanı nedeniyle, o günden bugüne kadar hep suçlanagelmiştir. Muhafazakar yapısı nedeniyle sürekli yobaz ve çağdışı bir şehir olarak algılanmıştır. Oysa, Kurtuluş Savaşı sırasında Kuvayı Milliye'ye en büyük desteği Konya halkı, Konya'da yayımlanan Babalık ve Öğüt gazeteleri vermiştir. Ülkemizi işgal eden düşmana karşı, ilk kadınlar mitingi yine Konya'da yapılmış, bu mitinge beş bine yakın kadın katılmıştır. İşgali telin ve protesto etmek için beş büyük miting de yine Konya'da yapılmıştır. Cepheye gönderilmek üzere gönüllü alaylar kurulmuş, cepheye en çok asker gönderen şehir de Konya olmuştur. En büyük lojistik desteği, Konya ve Konya insanı yapmıştır. Edebiyatımızda Konya bölgesi çok az işlenmiştir.
Bu iki nedenle yola çıkarak Kurtuluş Savaşı günlerinin Konya'sını anlatan öykülerle edebiyatımıza yeni metinler ve yeni adlar kazandırmayı amaçlıyoruz diyerek açıklıyordu.
Bu girişimin getireceği kazanımları hemen herkes, aşağı-yukarı tahmin edebilir. Ama bu olgu, aynı dönem tarihini Hasan İzzettin Dinamo'nun Kutsal İsyan romanından değil de Çılgın Türkler kitabından öğrenmeye yönelen bir toplumdaki okurların durduğu yeri ve nesnel tarih anlayışını tanımlamaya da gerek bırakmıyor. Bu nedenle, önümüze sürülen bilgilerin doğruluğuna-yanlışlığına bakmadan kabul ediyoruz. O kadarla da kalmayıp gönüllü sözcülüğünü yapıyoruz.
Bilinçli ya da bilinçsiz olarak yapılan yanlışlarla tarih çarpıtılıyor. Böylece, geleceğe doğruları çok az olan ya da hiç olmayan bir tarih mirası bırakmış oluyoruz. Bu olgu ise hem yanlışı yapanların taşıyamayacağı bir yük durumuna gelecektir, hem de kuşaklar boyunca lanetlenmelerinin yolunu açacaktır. Bu bakımdan, Selçuk Üniversitesi'nde görev yapan öğretim üyelerinden Mustafa Özcan, Caner Arabacı, Ahmet Gögercin, Aziz Ayva adlı bilim adamları ile Yazar Burhan Günel ve Zeki Oğuz'un değerlendirmelerini yapacağı yazı ve öyküler, ayrı bir önem taşıyor. Çünkü böylece, yerlerinden oynayan ya da dökülen taşların, yeniden yerli yerine konması sağlanıyor. O nedenle, özellikle Anadolu dergilerinin bu tür girişimleri ya da düzenlemeleriyle, halkların aydınlanmasına da katkı sunacağını gözden uzak tutmamak, Çalı Dergi'sinin açtığı konuya, yarışma dışındaki üretilerle de katkı sunmak gerekir.

Mesaj İç Orta Toroslar'da  yazın dergisi

Alıntıyla Cevap Gönder

Toroslar’ın iç bölgesinde yayınlanan edebiyat dergilerini Şair Müslim Çelik tanıtıyor...
Çalı deyip geçmeyin! Bu dergilerden söz etmemi gerektiren bir iki neden var. Beni bir kurdun elinden bir çalı kurtardı. Çocuk yaştayım henüz. Samandağı’nda bitirdiğim ortaokuldan sonra, Erzincan Lisesi’ne kayıt yaptırdım. Birkaç arkadaşla bir göz dükkan yeri kiraladık, orada kalıyoruz. Halil, Musa ve ben. Hafta sonlarından birinde yalnız düştüm. Köyüme gideyim dedim. Kamyon beni, başka bir köyün yol ayrımında bıraktı. Eve varmama daha 4 km kadar var. Zemheri ayı. Kar tipi sepeliyor; yarım metreden fazla, yol kapalı. Düştüm menzile. Bir tatlı meyilde apansız kurtla karşılaşmaz mıyım! Kendimi top çalının arkasına dar attım. Diyelim ki, kurt çalılığı dolanana kadar, ben hemen yakınımdaki yaşlı kayısı ağacına tırmandım. En büyük şansım onun yakın olmasıydı. Kurt bir süre döndü dolaştı, sonra yitti gitti. Ağaçtan indim ve köyün yolunu tuttum. Yani, kurtla aramıza kara çalı girdi. Bu olay, olumsuz yerine mutlu sonu getirdi.
Konya Çalı Dergisi’nin sahibi Zeki Oğuz, yazıişlerini kızı Şafak Oğuz’la ve diğer yazın erleriyle kotarıyor. 100. sayıya yaklaştı. Aylık yayın organları, sergiler, etkinlikler ve köy okullarına kitap kampanyası gibi yararlı işleri var. Zeki Oğuz öykücü; araştırıyor, inceliyor. Şafak, ışıklı resim (dia) çalışıyor. Çok uyarmıştım Tüyap 1. Konya Kitap Fuarı’nı görüntülesin diye. Bir daha açılmayabilir dedim. Korkumuz kanıtlandı. Yinelenmedi sonraki yılda. Oysa Konya’da sadece 80 bine yakın yükseköğrenim gençliği, aydın, memur, bürokrat bulunduğunu okumuştum.
Neyse, Zeki Oğuz, Davos’lu Yılmaz Güney adlı betiğiyle Yılmaz’ın Konya’da ki 60’lı yılların başında geçen sürgünlüğünü , kabadayılık aleminin üzünçlü, bir de çetrefilli bir sevi öyküsünün çıkışını anlatıyor.



100 YAŞINA ERİŞMEK

Ahmet GÜNBAŞ



KONYA ÇALI DALYA DEDİ

 
Geçenlerde Damar dergisiyle Kıyı dergisinin 200. yaş günlerini kutladık. Anadolu’da boy vermiş dergiler adına hatırı sayılır dönemeçtir bunlar!
Şimdiyse Konya’nın kıraçlarında doğup büyüyen Çalı’mız 100. yaş gününe ulaştı.
Baba toprağımın güzel insanı Zeki Oğuz  ile sevgili kızı Şafak Oğuz’un el ele yürüttükleri özveri yarışında bugünleri de gördük. Çalı hep yeşil kaldı.
Zeki Oğuz’un hayal gücümüzü zorlayan fotoğraflarının koşutluğunda ‘kara kuru’  bir yaratık gibi toprağına tutunmaya çalışan Çalı, sonunda zoru başardı, kendini yoktan var etti; dergicilik alanında Konya’da küçümsenmeyecek bir durak oldu. Politik anlamda karanlıklara gömüldüğümüz bir ortamda, çağdaş sanatın ışığıyla önümüzü aydınlattı, erdemini duyurdu, sesimize ses kattı.
Yeterince destek olabildik mi Çalı’ya? Pek sanmıyorum. O, kendi başına yaşam savaşımı verirken, biraz duyarsız kaldığımız ortadadır. Ülke sorunlarına sırtını dönen ilgisizliğimizle eşdeğerdir bencilliğimiz, tepeden bakmalarımız.
Küresel ısınmanın yarattığı olumsuzluklar kadar, sanat ve edebiyattan uzaklaşmış insanın kuraklığından da söz etmek zorundayız. İşte  Çalı ve Çalı  gibiler bu noktada önem kazanıyor! Bulundukları yeri yeşertmek öncelikleri ile!.. O halde onu, ‘kendi yağıyla kavrulan’ bir dergi konumundan kurtararak, daha iyiyi, daha güzeli, daha gelişmişi hedeflerken sorumluluğa da ortak olmamız gerekiyor.
İnanıyorum ki, Çalı’nın yaktığı çoban ateşi her sayıda biraz daha harlayarak duyuracaktır varlığını.
 
 
 
 
 
 
 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol